Basına ve Kamuoyuna2019-2020 eğitim öğretim yılı öğrenciler arasındaki eşitsizliklerin giderek derinleştiği, öğretmenlerin hak kayıpları yaşadığı, yeterli sayıda öğretmen atamasının gerçekleştirilmediği, anadilde eğitim talebinin karşılanmadığı ve üniversitelerde cinsiyetçi pratiklerin giderek arttığı bir yıl olmuştur. Dünya Sağlık Örgütü Covid19 küresel bir salgın olarak ilan ettikten sonra, salgın yayılım riskini azaltmak amacıyla ve fiziksel mesafeyi koruma politikasının bir parçası olarak yaklaşık 138 ülkede okullar kapatılmıştır. Okulların kapatılması ülkeler genelinde öğrencilerin neredeyse %80’nini etkilemiştir. Türkiye dâhil olmak üzere birçok ülkede eğitimin sürekliliğini sağlanmak amacıyla uzaktan eğitim sistemine geçilmiştir. Dijital eğitim yüksek gelirli aileler ve düşük gelirli ailelerin öğrencileri arasındaki mevcut eşitsizliği giderek şiddetlendirmiştir. Özellikle kırsal kesim ve sosyoekonomik durumu kötü olan bölgelerde yaşayan öğrencilerimiz evde okullaşmanın zor olduğu ve uzaktan eğitime erişme olanaklarının olmadığı şartlarda yaşamaktadırlar. Uzaktan eğitim sürecinin bileşenlerinden biri olan çevrimiçi eğitim tablet, bilgisayar, akıllı telefon ve internet bağlantısı gerektirmektedir. MEB ve MEM’LER ekonomik durumları kötü olan ve online eğitim olanaklarına sahip olmayan öğrencilerimizin ihtiyaçlarını uyarılarımıza rağmen gidermemiştir ve uzaktan eğitimin öğrenciler arasındaki eşitsizliği derinleştirmesine göz yummuşlardır. Ayrıca pandemi süreciyle işten çıkarmalar, maaşların ödenmemesi ya da yarıya indirilmesi gibi yanlış uygulamalar ailelerin ekonomik sorunlarını arttırdı, gıda güvenirliği konusunda sıkıntılar yaşayan bu ailelerin çocuklarına yönelik herhangi bir durum tespitinin yapılmaması öğrencilerin hazırbulunuşluğunu olumsuz etkilediğinden ötürü eğitim sürecine katılma ihtimalini de zayıflatan bir diğer etken olmuştur. Uzaktan eğitim süreciyle artan eşitsizliğin temelinde iktisadi kalkınma hedeflerine uygun olarak dizayn edilen eğitim politikaları bulunmaktadır. Eğitimin kurumsal yapıları ve politikalarının toplumun en dezavantajlı kesiminin maksimum yararına göre yeniden düzenlenmesi sosyal, ekonomik, coğrafi nedenlerden kaynaklanan olumsuzlukları ortadan kaldırabilecektir aksi takdirde eğitim alanındaki eşitsizlikler giderek artmaya devam edecektir Mardin uzaktan eğitim sürecinin dezavantajlı illerinden biri olmuştur. Mardin’deki öğrencilerin anadillerinde eğitim alamaması, elektrik kesintileri nedeniyle online ile tele eğitimden faydalanamaması ve ekonomik olanakları kötü olan ailelerin öğrencilerinin uzaktan eğitime dahil olamaması gibi sorunlar Mardin’de genel hatlarıyla bir eğitim sorununun oluşmasına neden olmuştur. Bu sorunlar ise Mazıdağı İlçe Milli Eğitim Müdürü, diğer MEM müdürleri ve okul müdürleri tarafından öğretmenlere uygulanan mobingler aracılığıyla yapay istatistik oluşturularak gizlenmeye çalışılmıştır. Öğrencilerin ev yaşantılarını ekonomik, sosyal ve teknolojik yardımlarla destekleyip gerçek veri oluşturma yöntemlerini kabul etmeyip uzaktan eğitim sürecinde öğretmenlere yönelik psikolojik tacizini arttıranları şiddetle kınıyoruz ve kendilerini bir kez daha eğitim için çalışmaları konusunda uyarıyoruz. Eğitimin ekonomik hedefler doğrultusunda dizayn edildiği anlayışın sonucu olarak okulların ekonomiye katkıları doğrultusunda verimlilikleri arttırılmaya çalışılmaktadır. Kırsal kesimdeki ve ekonomik olanakları zayıf olan bölgelerdeki öğrenciler ve okullaşma özellikleri önemsenmediğinden dolayı Mardin ilçelerinde yaşanan elektrik kesintilerine çözüm bulunmak istenmemiştir. Elektrik kesintileriyle uzaktan eğitime dahil olamayan öğrenciler ve uzaktan eğitime erişebilen öğrencilerin aynı sınava tabi tutulması yanlıştır. Öğrenciler arasındaki mevcut eşitsizliğin şiddetlendiği, salgın yayılım riskinin hala devam ettiği ve okulların fiziki koşullarının pandemi sürecinde yapılan sınavlar için yetersiz kaldığı bir dönemde liseye ve üniversiteye geçiş sınavları yapıldı. Sendika olarak sıra dışı bir dönemde öğrencilerin sıradan ölçme değerlendirme yöntemlerine tabi tutulmasının öğrencilerimizin, velilerin ve sınavda görev alan eğitim emekçilerinin sağlığını olumsuz yönde etkileyeceğini, öğrencilerin kaygı düzeylerini arttırarak sınav başarısını olumsuz etkileyeceğini ve sınavların ertelenmesi gerektiği ile ilgili uyarılarımızı bu süreçte defalarca dile getirmemize rağmen MEB sınavı yapma ve risk alma konusunda ısrarcı tutumuna devam etti. Yani öğrencilerin, eğitim emekçilerinin ve velilerin sağlığı açısından oluşabilecek bütün riskler ve öğrencilerin eğitim hakkına yönelik sunulan öneriler göz ardı edildi. Sınavların yapıldığı gün bahçede bekleyen öğrenciler ve veliler arasında fiziksel mesafenin olmadığını, sınıf düzeninin bilimsel verilere göre dizayn edilmediğini gördük. Covi19 virüsü taşıyan öğrencilerin diğer öğrencilerle aynı sınıflarda sınava girmesi ve ardından öğrencilerin ile sınav görevlilerinin karantinaya alınması sınavların planlanmasına yönelik çok büyük eksikliklerin olduğunu ortaya koymaktadır. Ayrıca bu süreçte covid virüsünü taşıyan öğrencilere gözetmen ataması yapılırken öğretmenlere konuyla ilgili bir bilgilendirme yapılmayarak öğretmenlerin görevi seçme hakkı ihlal edilmiştir. Yaşanacak olumsuzlukların sorumluları ise sınavların yapılmasında ısrar edenlerdir. Ülke geneline benimsetilmeye çalışılan tekçi anlayışın eğitim politikaları aracılığıyla hala sürdürülmeye çalışıldığını görmekteyiz. Dil haklarını gözetmeyenler her bireyin anadilde eğitim alma hakkını bu yıl da gerçekleştirememiştir. Anadili eğitim dilinden farklı olan çocukların mağduriyetlerinin giderilmesi için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Aksi taktirde öğrenciler arasında bir eşitlik durumundan bahsedebilmek mümkün olmayacaktır. Çok dilli bir ülkede çok dilli eğitim politikalarının uygulanması öğrencilerin başarısının artmasına büyük bir katkı sunacaktır. Okul idarecileri tarafından öğrencilere seçtirilmeyen Seçmeli Kürtçe dersi ise anadilde eğitim politikasının bir parçası değil, dil öğretiminin bir parçasıdır. Anadilde eğitim hakkı tanımının doğru kavramak doğru uygulamaların oluşmasını sağlayacaktır. Akademinin iktidarların yanlış politikaları sonucu cinsiyetlendirilmiş hale getirilmesini, akademiyi fazlasıyla ele geçirmiş hegomonik erkeklik anlayışının erkek egemen bilgiyi daha fazla önemseyip daha fazla yer vermesini şiddetle kınıyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitliğini temel alan kurumsallaşma yapısının oluşmasıyla bu sorunun çözülebileceğine inanıyoruz. İktidarlar bilimin öznesi olmaya çalışmaktan ve onu yönlendirmekten vazgeçmelidirler. Üniversiteler özgürce bilim üreten özerk alanlar olmalıdırlar. Üniversitelerin yeniden yapılandırmasını ön gören akademi dışında isimlerin üniversite yönetiminde söz sahibi olmasına olanak tanıyan uygulamalardan derhal vazgeçilmelidir. EBA’yı öğretmenler için yarış aracına dönüştürdükleri yetmezmiş gibi şimdi de hizmet puanlama sisteminde yapılan değişikliklerle öğretmenleri yarıştırmaya ve kutuplaştırmaya çalışmaktadırlar. Hizmet puanı alanında yapılan değişiklikler öğretmenler arasında eşitsizlik oluşmasına neden olacaktır ve öğretmenlere yönelik yatay ve dikey mobingi arttıracaktır. Söz konusu düzenleme tayin süreçlerinde özellikle kıdemli öğretmenler arasında eşitsizlik yaşanmasına neden olacaktır. 4+4+4 Eğitim sistemi ile kademeli olarak imam hatiplere dönüştürülen okullara öğrenci, veli ve eğitimcilerin karşı olmasına rağmen sürekli yenileri ekleniyor. Adrese dayalı kayıt sisteminden kaynaklı öğrenciler zorunlu olarak imam hatip okullarına kaydolmak zorunda kalıyor. Başarısızlığı ile gündeme gelen imam hatip okullarının başarı oranını yükseltmek için imam hatip okulları proje okullarına dönüştürülüyor. Böylece başarılı öğrenciler imam hatiplere gönderilmeye zorlanıyor. 2020 Ocak ayı itibariyle 1.448.861 sayısına ulaşan imam hatip öğrencisi için din Öğretimi Müdürlüğü bütçesine imam hatipler için 2019 da 8,6 milyar TL başlangıç bütçesi ayrıldı. Kütüphane ve Laboratuvarı olmayan okullarda mescit açma zorunluluğu devam ediyor. Bu dönemde yaşanan diğer sorunlar ise öğretmen atamaları ve öğretmenlerin hak kayıpları ile alakalı olmuştur. Öncelikle MEB bu yıl da yeterli öğretmen ataması gerçekleştirememiştir. Dolaysıyla ülkedeki öğretmen açığı kapanmamıştır ve MEB en iyi bildiği yol olan ücretli öğretmenlerin emeğini sömürerek bu açığı kapatmaya çalışmıştır. Ataması yapılmayan öğretmen sorunu yıllardır çözülemeyen fakat acil olarak çözülmesi gereken bir sorundur. MEB işsiz ordusu oluşturan yanlış uygulamalarına son vermelidir. TBMM’deki yasa teklifiyle 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanununda bulunan öğretmenlerin izinlerine ilişkin hükümlerin yürürlükten kaldırılması teklif edilmektedir. Asıl tartışmalı olan madde ile de öğretmenlerin tatillerine ilişkin kimi teklifler getirilmektedir. Bu tasarıya göre öğretmenler yaz tatilinde iki ay aralıksız izinli olacak ancak olağanüstü durumlardan dolayı bu tatil süresi bir aya indirilebilecek. İkinci önemli nokta da, yaz tatili dışında kalan tatil dönemlerinde öğretmenlere mesleki gelişimle ilgili görevler verilebilecek. Yaz tatili dışında kalan tatiller denildiğinde ise kastedilen hafta sonu ve yarıyıl tatilleri. Rehber öğretmenler ise sanki öğretmenlerden ayrı bir kategori olarak kabul edilmiş ve ayrı bir düzenleme yapılmıştır. Bu kanun tasarısı yasalaşırsa, rehber öğretmenlerin istekleri ve tercihleri aranmaksızın tatil dönemlerinde görevlendirilmelerinin önü açılmış olacaktır. Ayrıca bu süre zarfında mağduriyet yaşayan PİCTES, ücretli ve destek eğitim odalarında görevli öğretmenlerimizin yanında olduğumuzu da belirtmek isteriz. Eğitim Sen olarak haksızlığa uğrayan bütün kesimlerle mücadelemizi sürdürmeye devam edeceğiz. EĞİTİM SEN MARDİN ŞUBE YÜRÜTME KURULU |
703 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |