Halk İradesine Vurulan Bu Darbeden Derhal Vazgeçilmelidir. Hukuk Dışı Yollarla, Baskı ve Zor Yöntemleriyle Halkın İradesinin Gasp Edilmesine Son Verilmelidir. Seçilmiş Hakkâri Belediye Eş Başkanı Serbest Bırakılarak Derhal Görevine İade Edilmelidir.KAYYUMA GEÇİT YOK! 31 Mart 2024 tarihinde yapılan yerel seçimlerde halk sadece Belediye Başkanları/Eş Başkanları seçmemiş aynı zamanda kayyum atanan yerlerde yüksek oy oranlarıyla kayyum politikalarını kabul etmediğini de göstermiştir. Buna rağmen AKP+MHP iktidar bloğu bir kez daha kayyum politikalarını devreye sokarak Hakkâri’de halkın iradesini gasp etmiştir. Biliyoruz ki, bu girişim ülkede demokrasiden, barıştan, emekten yana olan herkese verilmiş bir gözdağıdır. Binlerce insanın oylarını alarak % 48.92 ile seçilen DEM Partili Hakkâri Belediye Eş Başkanının, atanmış bir İçişleri Bakanı tarafından görevden alınarak yerlerine, “partili cumhurbaşkanlığı sisteminin partili valilerini” kayyum atamak kırıntıları kalan demokrasiyi tümden rafa kaldırmaktır. İçişleri Bakanı’nın açıklaması selefi olduğu İçişleri Bakanının “Mahkeme kararını bekleyemezdik” söyleminin tekrarı ve asgari demokrasi ilkelerinin ayaklar altına alındığının itirafıdır. Açıklama ortada hukuki bir sürecin değil siyasi bir darbenin olduğunu göstermektedir. AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı birkaç gün önce “en çok darbeye maruz kalan bir iktidarız” derken sürçü lisan etmiş olsa gerek! Çünkü demokrasiye ve temel hukuk ilkelerine en çok darbe gerçekleştiren, üçüncü kayyum dönemi ile halk iradesini en çok gasp eden iktidar ve parti olarak kendileri tarihe geçmiştir. Kabul edilmelidir ki, Cumhurbaşkanı ve partisinin kararlarının, halkın iradesinden üstün görülmesi sivil darbe zihniyetinin devamıdır. Seçilenlerin yerine kayyum atamanın olağan hale getirildiği bir rejim inşa edilmek ve bu durum normalleştirilmek istenmektedir. Geçtiğimiz iki dönemde kayyum atanan yerel yönetimlerde ortaya çıkan zararın, yolsuzlukların, şatafatın, geriye bırakılan çarşaf çarşaf borçların, boşaltılan kasaların, jakuzili odaların kayyum zihniyetinin sonucu olduğunu biliyoruz. Çünkü en temel hukuk normları ayaklar altına alınarak belediyelere atanan kayyumlar kendilerini herhangi bir ilkeye, denetime, hukuki ve ahlaki kurala tabi görmemektedirler. Haliyle kayyum atayarak geçmiş dönemdeki yolsuzluklar mı kapatılmak isteniyor sorusu akıllara gelmektedir. Baskıcı, dayatmacı, otoriter, halk ve emek karşıtı bu “kayyumcu anlayışı” sadece belediyelerde değil, mücadele ettiğimiz her alanda karşımıza çıktığı için çok iyi tanıyoruz. Kayyum atanan belediyelerde yerel yönetim emekçileri çeşitli baskılara maruz kalmış, muhalif siyasi kimlikteki çok sayıda emekçi görevden alınmış, işten çıkarılmış ya da görev yerleri değiştirilmiş, mobbinge maruz kalmış, çok ciddi sendikal ayrımcılığa uğramışlardır. 31 Mart seçimleri sonrasında yeni seçilen yerel yönetimlerin açıklamalarından da anlaşılmaktadır ki, kayyum atanan belediyeler partili çalışanlarla doldurulmuş, parti yöneticilerine çalışmadıkları halde ödemeler yapılmış, yandaşlara ihale kıyakları sıradan hal almıştır. Kayyumların yönettiği belediyelerde angarya ve keyfi çalıştırmalar olağanlaştırılmış, sendikal hak ve özgürlükler kriminal hale getirilmek istenmiştir. Bazı kayyumlar ise anayasayı hiçe sayarak imzalanan toplu sözleşmeleri dahi yok sayarak iptal etmişlerdir. İktidarın kayyum politikasında ısrar etmesi halkın iradesinin gasp edilmesinin yanı sıra emekçilerin hak ve özgürlüklerinin de kısıtlanması, çalışma hakkının kayyumun insafına terk edilmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla halkın seçim iradesini gasp eden anlayış ile özel sektör öğretmenlerini açlık sınırı altında çalışmaya zorlayan, emeklileri açlık ve sefalete mahkûm eden, tasarruf adı altında yeni bir kemer sıkma paketi ile halklarımızdan, emekçilerden sermayeye kaynak aktaran aynı iktidardır. Birçok gelişmeden de anlıyoruz ki, halktan veto yiyen, oyları her gün biraz daha eriyen iktidar baskıları, toplumsal gerginliği ve anti demokratik uygulamaları artırarak karşıtlık üzerinden toparlanmayı amaçlamaktadır. Niyeti bu olsa da sonuçları herkes açısından ağır tahribatlar yaratma potansiyeli taşımaktadır. İktidar geçmiş iki dönemde olduğu gibi bir kez daha siyasallaşmış yargı eliyle hukuki olmayan gerekçeler öne sürerek seçimleri anlamsızlaştırıp araçsallaştırırarak anayasal suç işlemektedir. Aday olmasında, seçilmesinde, mazbata almasında herhangi hukuki engel olmadığı YSK tarafından da onaylanan kişinin seçimleri büyük bir farkla kazanmasından iki ay sonra hakkında soruşturmalar olduğunun açıklanması inandırıcı olmadığı gibi siyasi darbeye kılıf uydurma çabasından başka bir anlam taşımamaktadır. Hiç kimsenin ülkemizdeki asgari demokrasi işleyişini yok etmeye, halkın demokratik iradesine ipotek koymaya, yurttaşların demokrasiye ve seçimlere olan inancına darbe vurmaya hakkı yoktur. Evrensel hukuk normlarına, AHİM içtihatlarına aykırı olan bu uygulamaların halkın büyük çoğunluğunun, hatta kendi kitlesinin vicdanında bile en son 31 Mart’ta açığa çıktığı üzere mahkûm edildiği açıktır. KESK olarak, başta üyelerimiz olmak üzere Hakkâri halkının iradesini, hak ve özgürlüklerini savunmaya ve dayanışma içinde olmaya, bu antidemokratik zihniyete karşı, kutuplaştırma ve düşmanlaştırma çabalarını aşarak, demokratik bir ülkeyi inşa etme mücadelemizi demokrasiden yana olan tüm kesimlerle yan yana gelerek sürdürmeye devam edeceğiz. Bir kez daha çağrıda bulunuyoruz; halk iradesine vurulan bu darbeden derhal vazgeçilmelidir. Hukuk dışı yollarla, baskı ve zor yöntemleriyle halkın iradesinin gasp edilmesine son verilmelidir. Seçilmiş Hakkâri Belediye Eş Başkanı serbest bırakılarak derhal görevine iade edilmelidir. MARDİN EMEK VE DEMOKRASİ PLATFORMU |
188 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |